YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ!

YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ!

Türkiye Büyük Millet Meclisi 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan etmiştir. Ve 1925 yılında çıkarılan bir yasa ile her yıl 29 Ekim günü, Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta kutlanan millî bayram olmuştur. Kutlu olsun!

Türkiye diye adlandırdığımız ve üzerinde yaşadığımız Anadolu uygarlıkların beşiğidir. Birçok dinin ve kültürün yeşerdiği, insanlık tarihindeki ilklerin, mitlerin, kavga ve barışların harmanlandığı, toplumların resmigeçit yaptığı, felsefenin doğduğu, devletlerin ölüp tekrar dirildiği çok müstesna bir coğrafyadır.

 Dünyanın en eski yapısı olan Göbekli Tepe’deki 12 bin yıllık tarih hazinesinin, yazıyı kullanan ilk uygarlık Sümerlerin vatanıdır Anadolu. İlk hukuk devleti, ilk yazılı hukuk kuralları ve tekerleğin icat yeridir. Tarihin ilk yazılı anlaşması olan “Kadeş” anlaşmasını yapan Hititler ’in yurdudur. Frigler’in Tanrısı Kibele’ nin toprakları, Midas’ın mezarıdır. Parayı ilk bulan ve kullanan, antik çağın bilinen en zengin insanı, Lidya kralı Karun’un memleketidir. Hurriler, Urartular, İyonlar, Akadlar, Asurlular, Persler, Bizanslılar, Romalılar ve İskender İmparatorluğu’ nun da topraklarıdır Anadolu.

OSMANLI KİMDİR?

Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra, Selçukluya bağlı bir uç beyliği olan Osmanlı Beyliği 1299 yılında kurularak devlet olmuştur. Osmanlı tarih sahnesinden çekildiği 1923 yılına kadar 624 yılda üç kıtaya yayılmış, 20 milyon km² toprak büyüklüğüne ulaşmıştır. 36 padişah tarafından idare edilmiş cihan imparatorluğu unvanını hak etmiş bir Türk devletidir.

Ancak Osmanlı İmparatorluğu bir monarşi rejimiydi. Soya dayalı bu yönetim anlayışı kendi süreci içerisinde birtakım sıkıntılar yaşasa da varlığını çevresel şartların müsaade ettiği oran ve ölçüde sürdürmüştür. Ancak tarihe karışmış her devlet gibi Osmanlı devleti de kendi zamanını doldurdu ve çağın gerisinde kalması sebebiyle varlığını sürdüremedi. Değişmeye çalıştı, birtakım yeniliklerle zamanı yakalamaya çalıştı ancak bunda başarılı olamadı. Bunun birçok nedeni vardır tabi ki. Ancak zamanın akışına uyum sağlayamayan toplumlar ve toplumların oluşturduğu organizasyonlar sürekli yenilmiştir. Zaferin bin tane babası varken yenilgi de her zaman öksüz kalmıştır. Ama geçmişimizle barışabilmek için bu öksüzlüğü de kabul etmek gerekiyor diye düşünüyorum.

CUMHURİYET NEDİR?

Tabi ki bir yönetim şeklidir. Halkın kendi kendini yönetmesidir. Tarih boyunca gelmiş geçmiş birçok devlet çeşitli şekillerde yönetilmiştir. Krallar, padişahlar ve hakanlar olmuştur. Monarşi, Oligarşi, Teokrasi ve Cumhuriyet gibi rejimler kurulmuştur.

İşte bu anlamda Türkiye coğrafyasında 29 Ekim 1923 bir devrin bitişinin ve yeni bir devrin başlangıcının tarihidir. Osmanlı devletinin 36 padişahının babası, atası da aynı soydandı. Hepsi hükümdardı. Ama Türkiye Cumhuriyeti kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ ün babası Ali Rıza Efendi önce gümrük memurluğu sonra da tüccarlık yapmıştır. İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün babası memur, Celal Bayar’ın babası müftü, Cevdet Sunay’ın babası imamdı. Fahri Korutürk’ün babası hâkim, Ahmet Necdet Sezer’in babası öğretmendi. Süleyman Demirel’in babası çiftçi, Turgut Özal’ın babası memurdu. Abdullah Gül’ün babası tornacı ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ ın babası kaptandı.

Cumhuriyet nedir derseniz, işte tam da budur derim. 

Bu anlayışla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti nedir derseniz de;  Özgürlük, Eşitlik, Güvenlik ve Adalet demektir derim.

CUMHURİYETİN FAZİLETLERİ…

Anayasada ifade edildiği üzere Cumhuriyetle birlikte hayatımıza üç kavram girmiş durumdadır. Demokrasi, Laiklik ve hukuk devleti başlıkları altında toplayabileceğimiz bu ilkeler çok önemlidir. Bugünkü dünya düzeninin en büyük sorunu bu ilkelerin yokluğu ya da eksikliğidir. İnsan haklarına saygı duyulmaması, adaletin hüküm sürmemesi, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün olmaması, hesap vermemek, hesap soramamak, şeffaf olmayan yönetimler… Bu ve benzeri durumlar insanlığın en büyük sorunlarının kaynağını teşkil etmiyorlar mı?

Osmanlı teokratik yapısıyla dine ve şeriata dayalı hüküm süren bir devletti. Aydınlanmanın temel özelliklerinden laik anlayışa karşıt oluşu, aklı, gerçek dünyayı ön plana almayıp, duygu temelli hareket etmesi ile öteki dünyayı önceleyen tutumu, yaşamı soyut şeylere feda etmesi neticesinde sonu gelmiştir.  Cumhuriyet bu anlayış ve tutumun tam karşıtı olarak kurulmuştur. Devlet yönetiminde ve işleyişte akıl esas olmuştur. Oysa şeriatla yönetilen Osmanlı aklı ihtiyacı olduğu kadar kullanmıştır. Zira şeriat bir zekâ ürünüdür ve pratik aklı temsil eder. Ancak pratik akıldan bilim çıkmayacağını da hepimiz biliyoruz.

SON SÖZ…

Eğitimli din alimine Ulema deriz. Toplum olarak din adamlarını çok önemseriz. Ulema ve din bu toplumun temel harcıdır. Bu toplum bu harçtan vazgeçmek istemez ve istese de kolay kolay kurtulamaz. Aklı kullanmayı din dışılık olarak benimsemiş bir toplumda geleceğin aydınlık olacağını kimse iddia edemez. İşte şu an bu kavganın tam da ortasındayız bulunuyoruz…

Cumhuriyet hoşgörüdür. Bütün canlıların yaşama ve kendini ifade edebilme hakkına saygı duymaktır. Devletin hak ve özgürlükleri olabildiğince genişletmesi, inançlara eşit mesafede durması, tarafsız, adil ve evrensel hukuka tabi olmasıdır. Üstünlerin hukukunun değil hukukun üstünlüğünün hayat bulmasıdır. Devlet adına hareket edenlerin güçlerini yasalardan almasıdır. Hukuku siyasete tercih ederek kaos ve anarşiye davetiye çıkartmamaktır.

Sevgili dostlar…

Dünya yalnızca bize ait bir yer değildir. Gelin birlikte, dostça ve kardeşçe yaşamayı öğrenelim ve hoşgörüyü hayatımızın her alanına yayalım. Daha fazla geç kalmadan…

Sorgulamanın, akletmenin ve hürriyetin zevkine doyasıya vardığınız bir hayat dileğiyle; saygı, hoşgörü, bilgi ve cumhuriyetle kalınız…

Önceki İçerikBursa’da 29 Ekim’de ulaşım ücretsiz
Sonraki İçerikEndonezya’daki Marapi Yanardağı tekrar faaliyete geçti
Hüseyin KANZA - ORTAK PAYDAMIZ AFETLER
1970 K. Maraş / Afşin doğumludur. Gaziantep Teknik Lise Elektrik Bölümü, Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümü ve Bursa Polis Okulu mezunu olup halen Anadolu Üniversitesi Tarih Bölümü ve Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Ensitütüsü Afet Risk Yönetimi Yüksek Lisans öğrencisidir. Vatani görevini yedek subay (Komando Asteğmen) olarak Siirt-Pervari’de tamamladı. 1993 -2005 yılları arasında Bursa, Bitlis, Malatya ve Konya İl Emniyet Müdürlüklerinde Polis Memuru olarak görev yaptı. İçişleri Bakanlığı tarafından açılan Görevde Yükselme Sınavını kazandı ve 2005 yılında Hatay Emniyet Müdürlüğüne Sivil Savunma Uzmanı olarak atandı. Hatay Defterdarlığı, Muğla Milli Eğitim Müdürlüğü, Bursa Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlüğü, Bursa AFAD ve Bursa İl Özel İdaresinde Sivil Savunma Uzmanı ve Şube Müdürlüğü ile Nizip Çadırkent Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 2020 yılında Ortak Paydamız Afetler isimli kitabı yayınlanan Hüseyin KANZA, Bursa ve K.Maraş’ta yayınlanan gazetelerde, afet ve acil durumlarla ilgili köşe yazarlığı yapmakta olup evli ve iki çocuk babasıdır. Halen Bursa İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğünde Sivil Savunma Uzmanı olarak görevine devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz