
GAZZE’NİN KADERİ…
Ortadoğu dediğimiz bölge, yaklaşık beş bin yıldır mutlakıyet özelinde monarşi ile yönetilmiştir. İbrahim peygamber ile başlayan ve İbrahim’i dinler diye adlandırdığımız tek tanrılı dinlerin doğduğu mekân, Yahudilik, Hristiyanlık ve son halka İslam inancının dünyaya yayıldığı merkez olmuştur.
Ve bu coğrafyada kan ve gözyaşı hiç dinmemiştir. Savaşlar bitmemiş, inanç çatışmaları sürekli kendini yenilemiştir. İnsan kaynaklı afetlerden en önemlisi, insanların birbirini yok etmek için yarıştığı terör ve Savaş’tır. Çok nedeni vardır. Sanıyorum ki insanların savaşmalarındaki en büyük nedenlerden birisidir din. Türk Dil Kurumuna göre din, “Tanrı’ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurumdur”.
İnanmak hissi insana has ve insani bir özelliktir. Biz Ortadoğu merkezli konuşuyoruz ancak insanoğlunun yeryüzü macerasında inandığı bir din hep vardı. Yani dinlerin tarihi de insanlık tarihi kadar eskilere dayanmaktadır. Dünya üzerinde çok çeşitli dini inançlar vardır. Bunlar hangileridir acaba diye düşünüldüğünde ilk akla gelenler;
Şintoizm, Jainizm, Konfüçyüscülük, Bahailik, Musevilik, Sihizm, Budizm, Hinduizm, İslam ve Hristiyanlık olarak görülebilir.
ABD’deki Pew Araştırma Merkezi’nin Din ve Kamu Yaşamı Forumu, “2010 Dünyanın En Önemli Dini Gruplarının Büyüklüğü ve Coğrafi Dağılımı” adlı raporuna göre; 230 ülke ve bölgede yapılan anketler ile nüfus kaydı araştırması sonucunda, ortaya çıkan dünyanın inanç haritası şöyle:
Dünyada 10 kişiden 8’i bir dine inanıyor. 2010 yılındaki 6,9 milyarlık dünya nüfusunun yüzde 32’si Hristiyan yüzde 23’ü ise Müslüman. 10 kişiden 8’i bir dini grup içinde yer alıyor. Bu da 2010 yılında 6,9 milyar olan dünya nüfusunun yüzde 84’üne denk düşüyor.
Dünyada 2,2 milyar Hristiyan, 1,6 milyar Müslüman, 1 milyar Hindu, 500 milyon Budist ve 14 milyon Yahudi yaşıyor. Bunlara ek olarak Afrika, Amerika, Asya ve Avustralya’da geleneksel dinlere inanan 400 milyon kişi var. Zerdüştlük yüzde 1’in içinde, 58 milyon kişi ise Jainizm, Sihizm, Şintoizm, Taoizm, Tenrikyo ve Zerdüştlük gibi diğer dünya dinlerine inanıyor.
Herhangi bir dini gruba ait olmayanların sayısı ise 1,1 milyar olarak belirlendi. Dinsizler, Hristiyanlar ve Müslümanların ardından en büyük üçüncü grubu oluşturuyor. Bu grupta Tanrı’ya ya da evrensel bir ruha inanan, ancak kendisini belirli herhangi bir dini grubun üyesi olarak tanımlamayan kişiler de yer alıyor. Bu rakamların her an değişime açık olduğunu, sayı ve oranların sabit kalmayacağını belirtmek gerekiyor sanırım
Sevgili dostlar bu bilgileri neden paylaştığıma gelince…
İnsanlığın var oluşundan beri birbiriyle savaştığını biliyoruz. Ama görülüyor ki din, birçok nedenin önüne geçen en geçerli kılıf olmuş. Dinin güzellik, doğaya ve yaşama katkı sağlamakla birlikte hayatımızı çevreleyen kutsal değerler olması gerekirken savaş nedeni olması da ayrı bir ironidir.
Dünyada yalnızca biz yaşamıyoruz. Dünyanın tek sahibi de biz değiliz. Dünya sadece bizim için de yaratılmamış. Kimse bizim gibi inanmak, bizim gibi yaşamak ve bizim gibi düşünmek zorunda değil. Değil ki zaten bu kadar çok çeşitlilik var. Kim neye inanırsa inansın, kim ne için yaşıyorsa yaşasın, ama başka canlılara –sadece insanlara değil- ve onların yaşamlarına saygı duysun.
İsrail devleti Ortadoğu coğrafyasında kurulduğu 1948 yılından bu yana zalim olmuştur. Hoşgörüsü ve anlayışı hiç olmamıştır. Kendilerini dünyanın sahibi zannedip zalimlik yapmaya da devam etmektedirler. Bu konu net ve sabittir. Yetmiş altı yıldır minicik yer kaplayan ve küçücük nüfusuyla adeta dünyaya meydan okumaktadır. Dünya üzerinde sayıları diğer inanç gruplarıyla karşılaştırıldığında çok çok küçük kalan bu toplumun neden bu kadar etkili ve zalimliğini sürdürebildiğinin çok iyi düşünülmesi gerekiyor.
Konuya inanç boyutunda baktığımızda zalim fert ve toplumların helak olması kaçınılmaz son ve ilahi kanun gereğidir. Haksızlık, hukuksuzluk sebebiyle yıkılmış toplumları tarih sahnesinde defaten görebilirsiniz. “Andolsun ki biz, sizden önce nice nesilleri, zulümleri sebebiyle helak ettik.” (Yunus, 13) “Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik, onlardan sonra da başka topluluklar meydana getirdik.” (Enbiya, 11)
Görüldüğü gibi Kur’an’ a göre toplumların helak sebebi, işledikleri günahlar ve haksızlıklardır. Mevla âdil olduğu ve kendisine zulmü yasakladığı için hiç kimseye haksızlık yapmaz “Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler” (Hûd, 101)
Toplumların yükselmesi, alçalması, felâhı ve helakı iyi veya kötü davranışlarına, meşru veya gayr-i meşru hayat tarzlarına bağlıdır. Kullar hak eder, Mevlâ ise halk eder. Herkes lâyık olduğu neticeyi elde eder. “Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kazandığı kötülük de kendi zararınadır.” (Bakara, 286)
İslam dini inancına göre Allah her şey için bir mizan, bir-ölçü koymuştur. Yerler-gökler bu mizan üzere devam etmektedir. Sünnetullah dediğimiz tabiat kanunları bu mizanı ifade etmektedir. Allah’ın kanunlarında en ufak bir sapma ve değişiklik olmaz. Sünnetullah’ın ortadan kalkması kıyametin kopması demektir. Toplumların kıyameti de mizana, adalete uyulmadığı zaman kopmaktadır. En ufak dengesizlik her şeyi alt-üst edecektir.
Öyleyse İsrail’ in bu zulmü ancak ve ancak İsrail’in sahip olduğu silahlardan daha üstün silah, İsrail’in sahip olduğu değerlerden daha evrensel değerler ve İsrail’in ilminden ve biliminden daha ileride bir medeniyete sahip olmakla ancak durdurula bilinecektir. Gerisi hikayedir. İleri teknoloji ürünü silah sahiplerine karşı taş, sapan ya da ilkel metotlarla savaşmaya kalkmak ancak ve ancak hatada ısrar etmektir. Sonuç da hiçbir zaman ve şekilde değişmeyecektir. Kurtuluş ilerlemede, çağı yakalayıp bilim ve teknolojide üstünlük sağlamadadır. Gazze’nin kaderi; coğrafyasında yaşayanların aklı ve bilimi öncelemek olduğunu anlayıp, buna göre medeniyet inşa ettiklerinde değişebilecektir. Aksi durum, tarihin tekerrürü olarak kendini yenileyip duracaktır.
Afetsiz ve barış dolu zamanlar dileğiyle…